Binlerce yıldır insan hayatında yer alan ve farklı kullanım alanları olan pırlantalar, önemli tarih anları ve çok daha fazlasını içerisinde barındırmaktadır. Doğada ham halde yer alan elmasın işlenmiş haline pırlanta denilmektedir. Elmaslar, ilk çağlarda parlaklıkları ile diğer madenlerden ayrı tutulmuştur. Elmaslara ve pırlantalara tarih boyunca farklı anlamlar yüklenmiştir.

Pırlanta Nedir? Oluşumu ve Tarihçesi

M.Ö. 800-1000 yıllarında elmasın Hindistan’da keşfettiğine inanılmaktadır. Daha sonra M.Ö. 327 yılında ise Makedon İmparatorluğu’nun kralı olan Büyük İskender, Hindistan’dan Avrupa’ya ilk elmasları getirmiştir. 1074 yılında ilk defa takı üzerinde kullanılan elmaslar aynı zamanda Macar bir kraliçesinin tacının pırlantayla bezenmesini de sağlamıştır.

1375 yılında elmas ilk kesim şekline kavuşmuştur. Nokta kesim adı verilen bu kesim tekniği ilk defa pırlantanın ortaya çıkmasını sağlamıştır. Nokta kesim elmasın işlemlerden geçerek standart bir şekle gelmesi anlamını taşımaktadır. 1477 yılında nokta kesim ile elde edilen pırlantalar tektaş yüzükler ile birleşmiştir. Avusturya Arşidükü Maximilian tarafından Burgundy’li Mary’ye evlilik teklifi edilirken sunulmuştur. Böylelikle evlilik teliflerinde pırlantaların tercih edilmesi geleneği başlamıştır. 1520 yılında ise açan goncalara benzeyen “Gül Kesim” adı verilen pırlanta kesimi keşfedilmiştir.

1919 yılında ise günümüzde hala yaygın bir şekilde kullanılan yuvarlak kesim pırlantalar keşfedilmiştir. Yuvarlak kesim ışığı iyi bir şekilde yansıtabilen ve kesimin optik özelliklerinden dolayı büyük bir ilgi görmektedir.

Pırlantalara Yüklenen Özel Anlamlar

Pırlanta, doğada yer alan en sert maden olan elmas ile elde edilmektedir. En sert darbelerin bile hasar pırlantalara hasar vermemesi insanlar tarafından dikkat çekmiş ve tarih boyunca bu duruma farklı anlamlar yüklenmiştir. Yahudi yüksek rahipleri, insanların masumiyetini ve suçluluğunu belirleyebilmek için elmaslardan yararlanmıştır.

Günümüzden yaklaşık iki bin yıl önce ise pırlantalar mucizevi olarak nitelendirilen taşlar arasındaydı. Pırlantaların eski dönemlerde karın ağrısı, hafıza kayıpları, yorgunluk ve kabuslara karşı iyi geldiğine inanılırdı. Yıldırım parçacıkları olan elmaslar ise heykellerin göz kısımlarında yer almaktaydı. Yıldırımın bir kayaya çarpmasıyla oluştuğuna inanılan elmaslar Hinduların heykellerde sık sık kullandığı detaylar arasındaydı.

Pırlanta Nasıl Oluşur?

Milyarlarca yıl önce yeryüzünün 200 km altındaki oluşan aşırı ısı ve basınç, saf karbon elementini renksiz elmas kristallere dönüştürmüştür. Elmas ise tek bir elementten oluşan tek değerli madendir. Volkanik hareketler elmasın dünya yüzeyine çıkmasını sağlamıştır. Dünya yüzeyine çıktığı bu yolculuk esnasında pek çok farklı diğer minerali ve renkleri de iz boyutlarında üzerinde barındırmıştır.

Günümüzde kadar gelen pırlantalar takılarda en fazla tercih edilen değerli taşlar arasında yer almaktadır. Birbirinden ilginç mücevherler üzerinde yer alan pırlantalar ile tasarlanan kolye, bileklik, yüzük ve daha pek çok farklı tasarım mevcuttur. Doğanın insanlığa armağanı olan pırlantalar aynı zamanda özel anlamları ile de dikkat çekmeye devam etmektedir.

PIRLANTANIN 4’C Sİ

Pırlanta 4C : Cut (Kesim) – Carat (Karat) – Color (Renk) – Clarity (Berraklık)

Bir pırlantanın fiyatı 4c

özellikleri ile belirlenir. 4C özellikleri pırlantayı sınıflandırmada kullanılan 4 ayırt edici özellik anlamına gelmektedir. Bu özellikler pırlantanızı satın alırken göz önünde bulundurulmalıdır. Pırlantanın parlaklığı ve güzelliği bu 4 faktöre bağlıdır. Pırlanta şiddetli bir darbe almadığı sürece 4C değerinden hiçbir şey kaybetmezz.

Kesim (Cut)

Pırlanta kesimi, taşın simetrisi ve boyutları ile ilgili bir özelliktir. Kesim pırlantaya ışıltı verme ve pırlantanın ışığı kırma yeteneğini belirler. Kesim ne kadar iyi olursa pırlanta ışığı o kadar iyi verecektir. Doğru oranlarda kesilmiş pırlantanın bir yüzeyinden giren ışık diğer yüzeyinden yansır ve dağılarak “taç” denilen üst kısmından yayılır. Kesim çok derinse, ışığın bir kısmı pırlantanın “külah” olarak adlandırılan alt kısmından kaçar. Kesimin yeterince derin olmaması da ışığın külahtan kaçmasına yol açar ve pırlantanın yeterince parlamamasına neden olur.

Karat (Carat)

Karat, pırlantanın ağırlığı ile ilgilidir. Karat gramın beşte biridir. Bir karat 200 miligrama eşittir. Büyüklük pırlantaya değer biçme aşamasında önemli bir faktördür ancak eşit büyüklükte olan iki farklı pırlanta kalitelerine bağlı olarak çok farklı fiyatlarda olabilirler. İki farklı pırlantanın eşit karat ağırlığına sahip olması, aynı fiyatta olmasını gerektirmez.

Renk (Color)

Pırlantalar aşırı ısı ve basınç altında oluşur ve bu oluşum sırasında diğer elementlerin zerreleri de pırlantaların atom yapısına dahil olabilir ve böylece renk çeşitliliği doğar. Bu zerreler o kadar küçüktür ki “milyonda bir” ile ifade edilir. Pırlanta koyu sarıdan canlı, parlak beyaza doğru ilerler. Pırlantalar renksize ne kadar yakın olduğuna bakılarak sınıflandırılır. En nadir bulunan ve en beyaz olanlar D, E, F, G’dir ancak pırlantaların büyük çoğunluğu H-L renkleri arasındadır. J rengi ve altındakilerde gözle görülebilir sarımtırak bir renk tonu vardır. Ayrıca çok nadir bulunan renklerde pırlantalar da vardır. Bunlar pembe, mavi, sarı, kırmızı gibi belirgin renklere sahip nadide taşlardır.

Altınkonak Pırlanta Merkezi’nde kullanılan pırlanta genel olarak G kalitesindedir.

Berraklık (Clarity)

Pırlantaların tamamına yakını “çok küçük saf karbon zerreleri” içermektedirler. Bunlar her bir pırlantayı nadir eşsiz bir taşa dönüştüren “doğanın parmak izleri” ve “inklüzyon” olarak adlandırılırlar. Berraklık özelliği her pırlantayı diğerlerinden tümüyle ayırır.